16 Nisan 2012 Pazartesi
İstanbulda ne kaldı kı
hastayım, yatak döşek yatıyorum, gözümü kapadığımda pazar akşamı, açtığımda ise salı akşamıydı, o derece. işe gitmeme konusunda gayet de özgürüm, zira patronum arayıp "yarın gelme, dinlen; hatta bu hafta gelmeyebilirsin, biz işleri ayarladık" dedi. ama içim rahat etmiyor sözlük, etmiyor. çünkü iki gün sonra da olsa gözüm açıldı, gitsem gidermişim gibi geliyor. beni tek engelleyen duşa girmeden gidemeyeceğimi ama girersem de hasta olacağımı düşünmem. çünkü pazar akşamı duşa girdim, çıktım, yattım, kalkamadım.
neyse neticede az bulunan "insan" niteliğini haiz patronuma hainlik yapar mıyım gitmesem? evet hala öksürüyorum ama masamın başında da öksürebilirim. ilaçlarımı ofiste de içebilirim.
gitsem mi ki?
peki duş?
öf.her şeye lanet edip hayatımı tamamen değiştirecek bir karar verme arifesine doğru adım adım ilerlediğimi farkediyorum,sonucu kötü de olsa pişmanım demeyeceğimi biliyorum ve bu değişim isteğinin önüne geçemiyorum. kadere kafa tutuyorum ve bu huyumdan korkuyorum.
girdigim bir ortamda benden daha siyah giyinmis biri varsa adeta rahatsiz oluyorum, onceden sinan cetin gibi siyah rengi baska renklerle giyebilirken son yillarda tamamen neslihan yargici'ya dondum. severus snape gardrobumu gorse kiskanir, ona ragmen alisverise ciktigimda gidip herseyin siyahina yapisiyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder