29 Haziran 2011 Çarşamba

Aşk'n Sonuçları

yalnızca ilk bölümünü başından sonuna izlediğim, öteki bölümleri neredeyse hiç izlemediğim dizidir... bu nedenden dolayı şimdi yapacağım eleştiri de ilk bölümle ilgili olacaktır ağırlıklı olarak... bihter on beş dakika önce adnan bey'e yaşına hürmeten "adnan bey." diye seslenirken, mezarlıkta kendisine yapılan evlilik teklifi sırasında sanki adnan bey'le yıllardır kankaymış gibi senli benli konuşmaya başladı... kitabı okumadım, ancak trt 1'de eskiden çekilen halini izledim, siyah beyaz olan... orada bihter evlendiğinde bile adama bey diye hitap ediyordu. o dizide ben nesneleri seçmeye çalışıyordum, çünkü teknoloji o kadar gelişmemişti; ama karakterler saygıda kusur etmiyordu. bu ne yılışıklıktır? bakınız dudaktan kalbe'ye *, haftaya * kırk altıncı bölümü verilecek, siz lamia'nın hiç hüseyin kenan'a "kenan" diye hitap ettiğini duydunuz mu? kadının adamdan çocuğu var, adam da bunu biliyor; ancak bakınız lamia hala saygıdan ya da aradaki mesafeyi korumak için adama "bey" diye hitap ediyor... lamia, hüseyin kenan'a taş çatlasa beş kere "kenan" diye seslenmiştir tüm dizi boyunca. ancak bihter babası yaşındaki adamın evlilik teklifine hiçbir neden yokken atlıyor, bir de üstüne bey demeyi bırakıyor. zaten ben bihter'in neden adnan bey ile evlenmek istediğini de anlayamadım. bihter allah için güzel kız, yirmi beş yaşında... para kaygısı yok, bir evleri var girmeye kıyamazsın; teknelerle falan geziliyor... aile baskısı da yok "illaki evleneceksin..." diye, aksine annesinin gözü var adnan bey'de. o zaman bu kız babası yaşında adamla niye evlenir? hadi aşkın yaşı yok diyelim, bu kızın aklına adnan bey'e aşık olduğu mezarlıkta iki kere karşılaşınca mı aklına gelmiştir? ya adnan bey, belki de kız gözlerinin önünde büyüdü resmen, kızı mezarlıkta gördün, o an mı vuruldun? dün başka bir gezegenden mi gelmişti bu kız, yeni görmüş gibi vurulmalar falan? komşu kızı bir nevi, yani çat kapı her an görebileceğin bir kişi... mezarlıkta siyah tülbentle gördün, kıza aşık oldun... düne kadar kızın sayılıyordu ama.... cık, yemezler...

Eyüp Vestel Servisi

Eyüp Vestel Servisi

Eyüp Vestel Servisi

Eyüp Vestel Servisi

Eyüp Vestel Servisi

Dizi TV

turk dizilerindeki klasik saplanti : lukus hayatin yine tekrar tekrar,altini cize cize,gozumuze soka soka gosterildigi dizi. ilk aklima gelenler : behlulun paristen gelmesi,taksimden eve donmus gibi " ayyy,paristen geldim bakin size neler getirdim" havasi. adnan beyin evinin asiri luks olmasi,icerde on tane havuz,bogaza nazir,ozel sanat atolyesi olmasi,icerde piyanolar felan filan vb. behlul bey yani adnan beycigimizin yigeni spor arabasini carpar, oglu da degil yigenine hem de o istemeden yeni bir araba alir. esine dogum gununde luks araba alir, ustelik arabasi da var. bence adnan beyin para tarlasi var, ugrasmadan yetistiriyor orada. ayrica cocuklari paso yatla yollamasi saga sola.kiyafetler,ucer beser hizmetciler,sasali odalar,masalar ve yemekler vb.

son olarak; aksam haberlerinde piyango kuyrugundaki insanimiza sorduklarinda: ikramiye size cikarsa ne yapacaksiniz diye, neredeyse hicbiri mutevazi cevap vermiyor; fakirleri doyururum,ev alirim gibi; iste size cevap : hizmetci tutacagim.


Eyüp Baymak Servisi

Eyüp Baymak Servisi

Eyüp Baymak Servisi

Eyüp Baymak Servisi

Eyüp Baymak Servisi

Aşk Sevgi ve Gurur

sanırsın ben yönetiyorum sandığım dizi. şöyleki, sıradan izleyici olarak ben, rtük mütük bilmek zorunda değilim, di mi? o zaman gider, mozaiklenecek, biplenecek bir sahne çekebilirim. kimse de karşıma geçip, "pes! bilmiyor musun rtük son kararında dizilerde içkili sahneler çekilmeyecek, alkol alımı gazlanmayacak diye buyurdu", demezdi.

ama zor tabii, 100 sayfayı 5 günde çek diyorlar, kafa kalmıyor elbet.. 5 sayfayı, 100 günde çek deseler ne değişirdi billahi merak ediyorum

sarmamış dizidir efendim beni. izleyemedim. çünkü ne zaman açsam kıvanç tatlıtuğ yapmacık gülüşüyle işler çeviriyor ona buna sarıyor ama olmuyor saramıyor da. zaten ya ben yanlış yerlerini izliyorum ya da bu dizi akmıyor. hazal kaya için bile izleyemedim efendim sıkıldım o kadar. ki beren saat'i de beğenen bir kişiliktim onun oyunculuk yönünden yetenek fakirliğini de bir kaç saniyede görebildim. annesiydi sanırım bi kavga ediyorlardı ama beren elini masaya bile doğru düzgün vuramadı maşallah. neyse seveni vardır reytingleri de iyi gibi ama beni sarmadı.

Eyüp Demirdöküm Servisi

Eyüp Demirdöküm Servisi

Eyüp Demirdöküm Servisi

Eyüp Demirdöküm Servisi

Eyüp Demirdöküm Servisi

Aşkı Memnu'dan Kesintiler

ikinci bölümü ile, rating sıralamasındaki tahtını sağlamlaştıran muhteşem dizidir. avrupa yakası, ikinci bahar, asmalı konak, bir istanbul masalı gibi fenomen haline gelmiş dizilerin ilk bir kaç bölümlerinde gördüğümüz ve zamanla ortadan kalkan bocalamalar, yapmacık duran spontane hareketler, anlamsız sahne geçişleri, oturmamış roller ve kişilerden eser yoktur.kendisinden bir mujde ar performansi tabi ki beklemiyordum ama beren saat daha ilk iki bolumden bihter'i canlandirabilecek son kisi oldugunu kanitlamistir. halid ziya mezarindan kalkip rica etse, o mik mik tavirlara katlanilmiyor arkadas.


Esenyurt Ariston Servisi

Esenyurt Ariston Servisi

Esenyurt Ariston Servisi

Esenyurt Ariston Servisi

Esenyurt Ariston Servisi

Teoman'dan Alıntılar

eski albumleri saygi duyulasi olan ancak son albumunde, gonulcelendi galiba ismi, iyiden iyiye kendini tekrarlamaya basladigini dusundurten(besteleri acisindan tabii ki sozleri her zaman iyi kanimca), yeni sarki uretemedigi icin de her turlu metodu uygulayan (cover, eski sarkiya yeni soz yazmak...) sahis.


şarkıcının aynı isimli ilk ve bence en başarılı albümü. 'sağdan soldan arakladığı şarkı yok mu' diye sorarsanız, var tabi ki olmaz mı. esinlenme adı altında dream ondan arak bir adet 'vur sen beni' ve giriş kısmıyla 'rape me' ye çok benzeyen bir adet 'renkler' isimli şarkıları vardır. arklamıştır araklamasına ama çok güzel şarkılar da vardır albümünde. ne ekmek ne de su, papatya ve yollar gibi. yolda dinlemek için biçilmiş kaftandır bu albüm.en azından 'sonbahardaki yüzme havuzu' gibi salak şeylere benzetmemiştir duygularını*


Esenyurt Profilo Servisi

Esenyurt Profilo Servisi

Esenyurt Profilo Servisi

Esenyurt Profilo Servisi

Esenyurt Profilo Servisi

Teoman

hitap yetenegi adına eksilerde gezinen artı olma egilimi göstermeyen,$arkılarında derin a$k temalarını ve duygusal çöküşlerini i$leyen, kendi çapında bir fenomen oldugunu ve kızların gözünde marjinalitesini korumaya çalı$an, asla kimseyle sidik yarı$ı polemigine girmem diyen, izmire sürekli gelmesiyle her hafta sonumu bloke eden (ki bir grup fanatigi var arkada$ çevremde sürüklenerek götürülüyorum), benim gözümde bir anlam ifade etmeyen ancak sesi ve muzikalitesi ho$ olan insan...


Esenyurt Bosch Servisi

Esenyurt Bosch Servisi

Esenyurt Bosch Servisi

Esenyurt Bosch Servisi

Esenyurt Bosch Servisi

Bodrum

gece hayatı aşağıdaki şekilde bölgelere ayrılmış tatil beldesidir bodrum;

müzikli eğlence yerleri halikarnas disko'dan kale meydanı'na kadar olan a bölgesinde saat 05.00, otobüs terminali'nden marina'nın bitimine kadar olan b bölgesinde saat 03.00, şehir içindeki bazı caddeler ve gümbet kavşağı'na kadar olan çevre yolunu içeren c bölgesinde saat 02.00, diğer bölgelerin dışında kalan daha çok yerleşim birimlerinin bulunduğu yerleri oluşturan d bölgesinde ise saat 01.00'de kapanacak.



Esenler Demirdöküm Servisi

Esenler Demirdöküm Servisi

Esenler Demirdöküm Servisi

Esenler Demirdöküm Servisi

28 Haziran 2011 Salı

Sağo KAF KEF

her dinlediğimde bana eski cm gunlerini hatırlatan insan. ne alaka dendiğini duyar gibiyim. efendim zamanında cm 00-01 oynarken lazioda crespo süper top oynardı. boyle takır takır goller atardı. adam böyle mukemmel oynayınca ben de crespoyu uzun boylu, iri, insan azmanı bişey zannederdim. (ne alakaysa!!) sonra bi baktım adam tıfıl ince bişey.
sagopaya bağlayacak olursak, şahane davudi bi ses ver adamda. dinle dinle sıkmıyor, tadından yenmiyor. ama tabi sadece sesini biliyoruz arkadaşın. ben bunu da zihnimde böyle iri yarı, tosun, böyle bir nevi fuat ergin olarak canlandırıyodum.. ama sonra bi baktık ki crespo sendromundan sagopa da nasiplenmiş. velhasıl sesiyle bağdaştıramadığım bi fizik var adamda. haaa sesi, sözü mukemmel mi, mükemmel. e daha ne..

bu kadar basittir tanımı. dün arabesk neyse bugün odur sagopa kajmer. dünün arabeskle kendini jiletleyen gençliği bugün sagopa kajmerle efkarlanırlar. değişen tek şey budur. arada birileri nemalanır, tanrılaşır hepsi o. dün müslüm baba, ferdi baba, orhan dayı; bugün peygamber sagopa...

ha birde şiirleri süpermiş, yok müthiş yazıyormuş vs vs. diyenlerin %99'u hayatlarında hiç divan edebiyatı okumamıştır. bilmez çünkü o günün şartlarını. o gün şiirlerinde ne kadar arapça-farsça kelime kullananlar, farsî şiir kalıplarıyla şiir yazanlar über şair oluyorlarsa bugün de böyledir durum. bak adam farsça kullanmış ne kadar kültürlü diyenler divan edebiyatını incelesinler. tabii örnek olarak okudukları şiirden bişey anlamayacaklardır orası ayrı.

Bayrampaşa Beko Servisi

Bayrampaşa Beko Servisi

Bayrampaşa Beko Servisi

Bayrampaşa Beko Servisi

Galatasaray

gücün karanlık tarafını fazlasıyla kullanan ve bunun kendisine sagladigi olanakları en fazla kendisini bi sekilde sevenleri uyutmakta kullanan bir mekanizmadır galatasaray. hayatta en fazla antipati duydugum seylerin basinda gelse de galatasarayın olmadigi bir yasam mucadele gucumu,umudumu yitirmeme neden olabilirdi.cok klise babaanne deyimiyle "kötüyü yaşamadan iyinin degerini bilemezsin" felsefesine bagli bi sey bu.

gecmisteki birkac ana yolculuk etmek gerekirse(sevgili gunluk):once tanju colakin monacoya gol attigi gun "goolll" diye bagirdigimda babamın "bu pezevenkleri mi tutuyosun" diye cikismasina anlam verememis,adamın 40 senelik yasam tecrubesini kaale almayıp ilker yasinle birlikte cosmustum.sonrasinda mustafa denizlinin "allaaaahhh" diye kolnde 40 bin kisinin onunde yari finali kutlamasini hatırlıyorum. o gun en az galatasaraylılar kadar sevindigimi,son 15 dakikada monaco gol atmasin diye acaip bir heyecan yasadigimi da kabul etmeliyim(itiraf.com a donduk simdi de)

yalnız nolduysa ondan sonra oldu."hihoho olm kapıkuleyi gecemezsiniz siz" diye asagilamalar, "abi gassaray avrupada super,helal olsun adamlara" vari futboldan anlamayan insan replikleri,bunun uzantısı turkiyede de kollanma ve 90lı yılların dillere destan adaletsizliginde milat olması bu kulubun.

burda dipnot olarak bir fenerbahce taraftarı oldugumu ve ozellikle 40lı 50li karanlık yıllarda fenerbahcenin kazandıgı pek cok istanbul sampiyonlugunda da karanlık gucun etkisi oldugu ihtimalini kabul edebilirim.en azından tartismaya deger gorurum.bu ulkede guclu kimse onun fasizan borusu otuyo cunku surekli.ama sarı kırmızı camia acık secik kanıtlara ragmen bugun hadi kabul etmeyi bırakın tartıstırmıyor bile.(burda da siyaset meydanı tadı oldu)

nihayetinde golgede ve guneste futbolun golgedeki kısmıdır galatasaray.kulubun isleyisi,dinamikleri,topluma kazandırdıkları hakkında hicbir sey bilmezsiniz nerdeyse.bir okul*mezunu olmanın erdem sayıldıgı,bunun dısında kalanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılan belki de yeryuzundeki tek kuluptur galatasaray.tutuculugun,sanayi devrimi sonrasi zengin sınıfının isci sınıfına yonelttigi bakısların reenkarnasyonunu gorebiliriz onların suratlarinda.burda konuyla alakasız gibi gorunse de besiktasli bıyıklı bir yonetici amcanın "biz bu mosyoler takımını her zaman yeneriz" deyisini cok ozlu buldugumu da belirteyim hemen.evet kahve muhabbeti ama mosyolerin kulubudur galatasaray, sokakta kofte satan,ayakkabı boyaciligi yapan galatasaraylı yok mudur? vardir,ama cok acık ki pavlovunkine benzer sartlanmalarla donatılmıstır,hukmetmeyi,guclu olma istegini duymaktadir ve bunu sarı kırmızı renklerde bulmustur. ya da cocukken bilincsizce bir tercih yapmıs,hala suurunu kazanamadıgından girdigi yanlıs yolda devam etmektedir. ama olsundur dusman orduları guclu olsun ki biz de savasa o ciddiyetle hazırlanalımdır.

felsefi zeminde benim kafamda bunlar donsun dursun isin asil onemli kısmı olan futbol takımı soz konusu oldugunda varsa yoksa spot ısıklar altında en guzel renklere boyanip size sunulan sey mevzubahistir.surece degil sonuca deger veren guzide bir takımdır geleneksel olarak.ligin son macında 1-0 galibiyetle bile sampiyon olabilecekken maci 8-0 kazanacak kadar da huner sahibidir.kendilerine yıllardır bu konuda yeni bisey soylenmese de hala "aaa bak bu hafta fenerde boyle bi gol attı,biz atsak sike yaptın dersiniz" seklinde savunmaya gecen ic huzuru,ozguveni yuksek bir takımdır.gercek anlamda avrupalılıgını kulis faaliyetleri ile,politikayı iyi bilmesiyle ortaya koyar kanımca.14 yıllık sampiyonsuzluk doneminde sarı kırmızı renklere gonul vermis bir abime "yaw galatasaraylılarin sayisi iyice azaldı galiba" diye takıldıgımda "yok olm bazimizi kaldirip sokaga cıkacak yuzumuz yok" cevabını alarak skora ne kadar onem verdiklerini de gormustum.iyi ki o gunlerde silinip gitmediler...galiba acilarin takımı olmaya dayanamıyorlar kendileri.tum guzelliklerin sahibi ikiz ama dusman kardesi sarı-lacivert camia ise "yenilsen de yensen de" felsefesinin muhafız kulesi olmayı surduruyor bugun bile...

gecen yılın hafızalarda kalan en enteresan pankartlarından birini acan taraftardır galatasaray taraftarı.soyleydi galiba:"14 sampiyonluk,uefa kupasi,avrupada ceyrek final,gercek efsane biziz".boyle biseydi.sourtimes sınırları icerisinde de buna benzer 100lerce entry vardır heralde.halbuki bir kulubu buyuk yapan fenomen yapan bunlar degildir. real zaragozada uefa kupasını kazandı ama simdi ispanya ikinci liginde kume dusmemeye oynuyor.portonun avrupada galatasarayın hayalini kuramayacagi basarilari var,ingilterenin efsane mavi beyazlari manchester city ve everton maclarini 50.000 kisi ortalamanin altinda hic oynamadi(hatta man city ikinci lige dustugunde bile bu ortalamanın altına inmedi) bu koklu kulupler bile isimlerini dunya kulubu olarak zikredemezken galatasaray bu havaya girdi ve zaten o havayla sisirdikleri balonda cabuk cakıldı yere.futbolu biraz bildigini iddia eden,kafayı yoran ve tabii ki simon kuperin kitabindan haberi olan herkes icin futbol asla sadece futbol degildir.gelenekleri,aidiyet hissi,binlerce insanla ortak hissiyat kurma ve tamamiyle sayamayacagim bir suru sey icerir.galatasarayda bunların hangisi var? cevap e secenegi olmasin? kandırılmıs;guce,hırsa,sahte duygulara kurban edilmis bir taraftara yine de sefkat duyuyorum*

star warsla basladim cuk oturacak bicimde lotrle bitiriym.galatasaray turkiyenin sauronudur.kapaksız alevden goz olmanın otesinde ete kemige de burunmustur artık,bunu saglayanlar,insanin icinden esit sartlarda rekabet,zekayı ve mantıgı iyiye kullanma, guclu de olsa rakibini kucumsememe,saygı duyma kavramlarini icimizden sokup alanlardir. "ne diyosun bee sacmalıyosun" tepkisiyle okuduysaniz suphe duymayin siz de onlardan birisiniz. yine de karsinizda bir muhafız kulesi bulcaksiniz mutlak.bir gun 3 diregin arasindan 6 defa gececek top ve olay orda donecek.dondu bile..

Bayrampaşa Profilo Servisi

Bayrampaşa Profilo Servisi

Bayrampaşa Profilo Servisi

Bayrampaşa Profilo Servisi

Karakol

yakında başlayınca, çoğu insanın güleceği dizi. yani nasıl bir mantıktır, anlamak zor. "behzat ç. çok tuttu. biz de yaratalım sert bir polis karakteri. ehiehie." taklitçiliğin bu kadarına pes.

"muhteşem yüzyıl" tuttu diye "çok acayip 5-10 yıl" diye dizi yapsalar hoşunuza gider mi ey show tv yöneticileri? hele hele behzat ç.'de, mülkiye müfettişi rolünde ara sıra karşımıza çıkan seda akman'ın o dizide rol almasını hiç yakıştıramadım. ayıp la!

- euhehue. biz de karakol diye dizi yaptık:) artık reytingler bizim:)
- heee. başını senin..

1-2 dakika seyrettim, kanallari zaplarken denk geldim.. haftalardir "burasi istanbul haciaaaa, burdan cikis yooaakk" nidasiyla sinirleri bozuyorlardi zaten...

bir urunu daha 1-2 dakika tuketmisken "rezalet" diye elestirmek sacmalamanin daniskasidir..

ancak bu urun, ozgun bir urunun tutmus olmasi sebebiyle alelacele yapilmis ve onun taklidi ise, bence 1-2 dakika izlemeden bile rezalet diye elestirilebilir.. muziklerinden tut da zorla fazla tutulmaya calisilmis kufur ve biplemelere kadar...

yapilacak en kapsamli elestirinin seviyesi ancak su kadar olabilir;
"behzat c. tuttu ya, hemen taklidini cekmisler."

Bahçelievler Profilo Servisi

Bahçelievler Profilo Servisi

Bahçelievler Profilo Servisi

Bahçelievler Profilo Servisi

Bahçelievler Profilo Servisi

Askerlik

"polisliğe başvuranlarda askerlik şartinin kaldirilmasinin polis-halk ilişkilerinin ve polis imajinin iyileştirilmesindeki rolü" başlıklı rapordan:

"askerde, sadece emir almaya alışmış, kendi akıl ve insiyatifiyle hareket etmekten uzak, birtakım melekeleri törpülenmiş şahsiyetleri, sırf kolay disipline ediliyor savıyla tercih etmek, cüz'î bir takım getirilerin yanında daha önemli kazançlardan fedakârlık etmek demektir. bu durum toplumumuzda yerleşik bir kanı olan ve doğruluğu her zaman tartışılabilecek 'askerliğini yapmayanı adamdan saymama' öngörüşünün teşkilatımıza yansımasıdır."
"küçüklüğünden beri, ilkokul sıralarından başlamak üzere ailesinden, arkadaşlarından, askerde komutanından dayak yiyerek yetiştirilmiş bir milletin içinden çıkan bir ferde kısa bir eğitimden sonra resmi üniformayı giydirip beline silah taktığınızda karşısına gelen insanlara sert, kaba ve bazen de dayak atarak karşılık vermesi sürpriz sayılmamalıdır."

ali dikici, emniyet amiri, etiler pmyo

bir cok ne olduguna, ne olacagina karar verememis insanin yaninda bunlari egitmeye calisirken, her gun ve size yoneltilen her anlamsizca soruda "neydim? ne oldum?" diye kendi kendinizi yediginiz yerdir.

lakin guzel yonleride vardir, yemegin parasini calistiginiz sure icinde pesin odemissinizdir. * ustun senden kucuk olabilir fakat astin herzaman olacaktir.*. yaziciysan devren yoktur herkes isi icin yanina gelir. en yakin arkadasin en ust devrendir. eger ilk gunden ezilmediysen bil ki silahi alinca sorumluluklar altinda ezileceksindir. kendini sevdirirsen ve saydirirsan butun tabur elinin icinde olur. * kimse dostun degildir yesil kiyafetli suren bittigi taktirde cogunu hatirlamazsin...

"gomdanim nassin" diye dalga gecerek sorsan bile "iyyim" diye cevap alirsiniz.

kapin acik yuksek sesle porno seyrettiginde kimse gelip naapion demez ne yaptigin aciktir, bazilari katilir bazilari uzaktan gecerken tebessum eder...

katil dogduysan en yakin arkadasini bile karanlikta vurabilirsin, ve sonuclarina katlanabilirsin...

Bahçelievler Ariston Servisi

Bahçelievler Ariston Servisi

Bahçelievler Ariston Servisi

Bahçelievler Ariston Servisi

Bahçelievler Ariston Servisi

27 Haziran 2011 Pazartesi

Rock'n Coke

eger tvde gosterilen portatif wcler kullanilicaksa hem sayi azligi nedeniyle hem de temizlenmesine yetismeleri acisindan h2000 2002 tuvalet faaciasinin yasanmasinin muhtemel oldugu, ayrica deodorant ya da kolonyanin yasakli listeye konuldugu bu adamlar acaba 2 gun boyunca kokmamizimi istiyorlar sorunsalini aklima getiren yaptirimlar festival... yemek ve icecek fiyatlarinin aciklanmamis olmasi da kanimca milleti kaziklama ihtimallerini arttiriyorki hayirli olsun derim. yine paramizla rezil olucaz gibime gelio netekim etrafta cimden cok toprak var ve yagmur yagacak... tum rock n coke cularin gazaasi mubrek olsuun

madem ki işin içinde 65 milyon kişilik milyar dolarlar değerinde bir pazar var, coca cola hem türkiye'deki imajını sarsmamak hem de bu pazardan maksimum düzeyde faydalanmak için elinden gelenin en iyisinin iyisini yapmalıdır bu festivalde.yetkililer festivalde icabında insanları elinden tutup tuvalete götürmeli, dertleriyle ilgilenmeli, açları doyurup kimsesizleri barındırmalı ve gençliği memnun etmek için türlü türlü numaralar yapmaktan çekinmemelidirler*

zaten olası bir aksilik ve kötü imaj durumunda coca cola'nın reklam ve pazarlama müdürleri ilk yönetim kurulu toplantısında kucaktan kucağa oyununa ebe olarak soyunmayı düşünmek bile istemeyecekleri için gerekli önlemleri çoktan almışlardır.

siz yine de bol bol şikayet edin, form doldurun, protesto edin ki**** bir daha ki sefere daha iyisini yapsın lombaklar. boşuna mı içiyoruz o kadar kolayı.

Bağcılar Vestel Servisi

Bağcılar Vestel Servisi

Bağcılar Vestel Servisi

Bağcılar Vestel Servisi

Bağcılar Vestel Servisi

Eşref Saati

bu kadar sık aralıkla tekrar bölümlerini göstermeye devam ederse izleyiciyi bıktıracak olan dizi.
oysa cidden güzel birşeye benziyor.
onuncu bölüm itibariyle kara eşref'in süper güçlerine bir yenisi daha eklenmiş ve masadan kağıtları uçurmuştur.

zaten mahallenin paralel bir evrende olduğunu biliyorduk. sonuçta en yeni model arabalar yirmi otuz yıllık(mahallenin sakinlerinden bahsediyorum tabii)

bu paralel evren hissi eşreflerin nikki'nin gücüne sahip olduğunu öğrenince kuvvetlendi. tabii şimdi sarı neyse de kara eşref nikki'yi pek sevmeyebilir. bu yüzden alternatif teoriler geliştirdim(sanki başka işim yokmuş gibi).

hepimiz heroes'un 4400 ve x-men çakması olduğunu biliyoruz. 4400'e bakarsak richard tyler adlı kara arkadaşın telekinezi gücü hem adama vurduktan sonra onu uçurur hem de kağıtları yerinden kaldırabilir. x-men'de stormla rouge da bu işi yapabilir.

bu evren meselesini geçersek oyunculuğun tek kelimeyle mükemmel olduğu dizidir. bir tek ejder gözüme batıyor ama onun da karakteri böyle sanırım. özge borak hakkında ise diyecek bir şey yok. hem kendi karakterini hem de dizideki diğer karakterleri aynı doğallıkla oynuyor. joker gibi. sanki bir karakter ben diziden çıkacağım dese raci şaşmaz "istersen çık özge var yanımda" diyecek. ben ömrümde böyle bir taklit yeteneği görmedim, göreceğimi de sanmam. en son bir lütfiye taklidi vardı ki off off....

şebnem dönmez bence bu dizide çok daha iyi işler yapabilir ama çıkartmışlar bir kötü kadın rolüne. öylece durmaktan başka pek bir atraksiyonu yok. daha fazla rolü hakediyor.

yağmur kaşifoğlu da güzelliyle ve kendu kendune deyişiyle takdirimizi kazanmış bir oyuncu.

dizide çirkin kadın yok ama bence en güzel iki kişi hayati ile sebati'nin sevgilileri. lütfiye hanım biraz cazgır ama çok hoş bir yüzü var. gerçi bize erkek adam derler, fesi yan takarız, kadının değil dizinin güzelliğine bakarız.

diziye katılan 4 üniversiteli arkadaş da ortamı şenlendirdi. özellikle onuncu bölümde bu elemanların da kabadayılaşmaya başlaması bizi güldürdü. bu ikisi hayati ile sebati'nin yardımcıları olup emanete sahip çıkarlarsa hiç şaşırmayacağım...


Bağcılar Bosch Servisi

Bağcılar Bosch Servisi

Bağcılar Bosch Servisi

Bağcılar Bosch Servisi

Bağcılar Bosch Servisi

Ebru destan

eski sevgilime fiziksel olarak tıpa tıp benzeyen eski manken. hatta eski sevgilimin yüzü biraz daha güzeldi*** ama bugün gördüm ki karakterleri de benzeşiyormuş. bu fiziksel benzeşim yüzünden yarışmada gördükçe içim bir kötü olsa da pascalı gaza getirişiyle puan kaybetti gözümde. pascalla çıkıyor oldukları aşikar hatta istanbula dönünce de magazinde göreceğiz muhtemelen. neyse pascalı kıskanmayız*

tipik türk kızı başlığı altında birincil olarak incelenmesi gereken varlık. adadaki diğer kadınlardan farkı yok gerçi, hepsi inanılmaz fitne.

zamanında survivor türkiye yunanistan'da bir nadya vardı lan. erkeğine sadık, ikiyüzlülük yapmayan, zırlak olmayan kaliteli bir kadındı kendileri ki zaten türk erkeğinin biri de aldı götürdü hatunu.

şu bizim hatunları ise götürse götürse dominik'teki yamyamlar götürür. götürmeli yani.


Bağcılar Baymak Servisi

Bağcılar Baymak Servisi

Bağcılar Baymak Servisi

Bağcılar Baymak Servisi

Bağcılar Baymak Servisi

Carlos

klasik fenerbahçe tarzı transfer. ismi büyük oyuncu alayıp, yerel rakiplerim bu transferin adı altında ezilsin. medya "helal olsun yönetime" desin. saha performansı ise çok önemli değil, olmadı teknik direktörü değiştiririz. keşke fenerbahçe, cafu,roberto carlos,ronaldo gibi isimlerle donatsa takımını. bunu can-ı gönülden istiyorum. bahse girerim türk medyasının %80'i bu adamların kaç yaşında oldukları hakkında en ufak bir fikir sahibi değiller. o kadar futbola ayıracak zamanları yok sanıırım.

mesela bir tv programı;
-35 yaşındaki bu adamdan bi cacık olmaz, seba'nın askerlik arkadaşı bu...
-kazım bey bu oyuncu 25 yaşında
- yok yav?... olsun bu kaleciden cacık olmaz...

demek istediğim, hiçbir şeyi derinine analiz etmeyen, edemeyen medya yine fener'i gazlayacaktır, yıldırım yönetimi tarihin yönetimi ödülünü falan alacaktır.

hepsi bir yana roberto carlos'un "artık" fenerbahçe için eski bir süper yıldız bile olamayacağını düşünüyorum. keşke alsalar da rahatlasak şöyle bir. hayır hakkaten korkuyorum afrika'ya izleme ekipleri gönderecekler, fransa'dan adı sanı duyulmamış lakin ileride çok duyulacak oyuncuları bulacaklar diye. sonra roberto carlos adı geçiyor, rahatlıyorum.


Bakırköy Baymak Servisi

Bakırköy Baymak Servisi

Bakırköy Baymak Servisi

Bakırköy Baymak Servisi

Bakırköy Baymak Servisi

Mehmet Ali Briand

- galatasaray'ın 100. yıl belgeselini çekecek olan, bu yüzden bu pazar florya'da gazeteciler ile biraraya gelip parlak fikirleri çalacak olan kişi.

- ayrıca posta'daki yazıları hem milliyet hem de hürriyet'in internet siteleri tarafından aşırılmaktadır. lakin iki gazetede matbuatlarında ona yer veremiyorlar. çünkü postallı abileri kızıyor...

- bir de uzun süre çalıştırıp da 5 kuruş para vermediği stajyerler isyan edince, "asıl sizin bana para vermeniz gerek. burası bir okul, ben sizi bedavaya yetiştiriyorum" diyen sokaktaki adam.

bu ak$amki kanal d anchormani olarak midemi ve çok kişinin midesini bulandıran adam.
gamze özçelik'e sorduğu -$u aralar hakkınızda çok fazla konuşuluyor,ne hissediyorsunuz ?memnun musunuz? sorularını sormu$ bir insandır.ne demek ulan ne hissediyorsun ?böyle soru mu olur bu durumda birine. yazıklar olsun!!

gamze yerinde olsam (ki kız ağlamaklı oldu) şunları sorardım:

-sayın birand trt'den neden kovuldunuz ?

-sayın birand trt'den kovulmanıza neden olan harcirahmi$ gibi gösterdiğiniz,yani devlete kazık attığınız meblağ nedir?

-sayın birand, trt'den kovuldugunuz zaman da böyle pi$kin gülebiliyor muydunuz?

-sayın birand,bana böyle bir soruyu sorarken neden tebessüm ediyorsunuz,çok mu ho$unuza gidiyor?

gamze konuştuktan sonra telefon açıp şunu sorması lazım gamzenin an itibariyle.

-sayın birand, neden gökhan demirkol ile konuşurken sergilediğiniz ciddi tavrı benimle konuşurken sergilemiyorsunuz?

daha da yazardım ama böyle konu$abilen gazetecilere yazıklar olsun.

Bakırköy Profilo Servisi

Bakırköy Profilo Servisi

Bakırköy Profilo Servisi

Bakırköy Profilo Servisi

Bakırköy Profilo Servisi

90's

kayda gecmis bir cinsiyeti olmayan, aseksuel diye nitelendirilebilecek ancak yine de tek tarafli, dominant sapkin cinsel tatminlerde obje olarak kullanilabilecek, yastik kilikli, ne idugu belirsiz renklere sahip olan, adindan baska bir sey soyleyemeyen, ustune basilasi, klozete atilasi, tuzluk zekasina sahip, yenmeyen icilmeyen, kimi zaman tuylu, bos sigara pakedinden daha az isleve sahip olan, kimisi cekince uzayan,her tasin altindan cikabilen, gaydiriguplak metabolizmaya sahip, uzerine kusulasi, kan dolasimi var mi merak edilen ve varsa akitilasi kana sahip olmasi umit edilen, evcil hayvaninizin dislerini kasimasi icin vermek isteyebileceginiz, garabet, kapitalist meta olan, gereksizce oyunu filmi otu ve boku yapilan, uzerine keskin* bir ustura ile 13 kez "pokemonlari cok seviyorum" yazilasi, tiksindirici, migde bulantisina sebep olmasi olasi, bir cok bilinmeyen hastaligin tasiyicisi olma ihtimali yuksek, furbylerden bile daha igrenc, hakkinda solenecekler bitmeyecek kadar fazla olan, uzak durulasi, pompali ile vurulasi*, derisi yuzulur ise igrenc bir giysi yapmak icin kullanilabilecek, hic bir zite derman olmamis-olamayacak lanet yaratiklarin genel adi


Bakırköy Ariston Servisi

Bakırköy Ariston Servisi

Bakırköy Ariston Servisi

Bakırköy Ariston Servisi

Bakırköy Ariston Servisi

18 Haziran 2011 Cumartesi

dört yaşında falandım herhalde.

sıcak bir ilkyaz öğleden sonrasıydı, kuzey marmara sahillerinin ıssızlığında, güneş ayçiçek kafalarına doğru alçalmakla meşguldü. ayçiçekler daha o zamanda sarı kafalarını çıkarırlardı sanki. artık temmuz olmadan ayçiçek kafası göremiyorum pek. yanılıyorum olabilirim bu konuda, ama bir şeyden eminim ki, deniz kenarında ve güneş altında oynayan çocukların sırtlarına otuz koruyuculu yağ sürülmezdi o yıllarda. yaşardık denizin kıyısında bir porsuk gibi, şirindik de bir porsuk kadar :)

denizin kıyısında kumdan kale yapıyordum. burçlar vardı, köşede ise kocaman kuleler. surların önündeki hendeğe deniz suyu doluyordu, böylece düşmanların surları atlaması kolay olmayacaktı. hayallere dalmıştım işte öyle, oynuyordum kendimce, mutluydum, yanımda bir iki kuzen de vardı mutlaka. bu esnada babam ve amcam denizden geldiler kayıkla. onların denizden kayıkla gelmeleri ve yanlarında balık getirmeleri çok yeni bir şey değildi, sanki daha küçüklüğümden bildiğim bir şeydi. ancak o gün farklıydı: babamın ve amcamın omuzlarında halka halka soğanlar asılıydı. bu yeni bir şeydi ama o zamanlar benim için birçok şey yeniydi. havada uçan bir adam görsem "daha önce havada uçan kimse görmedim, ama zaten yaşım kaç, şimdiye kadar ne gördüm ki?" diye düşünür ve uçan adama şaşırmazdım büyük ihtimal. boynunda soğanlardan bir halka taşıyan baba figürü beni uzun süre ilgilendirmedi, birkaç saniye baktım ona ve "bundan sonra baba denizden boynunda soğan halkalarıyla da gelebilir, buna hazırlıklı ol" diye geçirdim içimden ve kumdan kaleme geri döndüm, düşmanlar gelmek üzereydiler.

sonra babam beni olduğum yerden kaldırdı, kucağına alıp kayığa taşımaya başladı. ailecek bir gezecektik herhalde. kayığa binmek iyi bir deneyim değildi benim için, pancar motorun gürültüsü beni korkutuyordu o zamana kadar, yanımda büyük kim varsa ona sarılırdım hep.

babamın beni kucağında kayığa taşıdığı anları bugün hala hatırlarım. denizin içine bakıyordum, aşırı berrak suda babam yere bastıkça altından denizin kumu kalkıyordu, ayağının yanından kaçışan küçük kum balıklarını, yengeçleri görüyordum. hatta koca bir dil balığı da fırlamıştı yakınımızdan. ilk olarak o gün korkmadan dolaştım kayıkla, kendimi büyümüş hissettim, motor sesi korkutucu gelmedi. mavi denizin içinde kaybolan güneş ışınlarına baktım, dipleri gördüm, kıyıya yaklaştıkça denizin ağardığını farkettim. çanta köyü'nün sırtlarındaki höyüğün arkasından batan güneşi gördüm. ilk defa deniz üzerindeyken, karada batan güneşi gördüm. ne bilinmez olarak gözükmüştü deniz gözüme, oradaki her şey de yeniydi bana, aynı soğanlı baba gibi...

şimdi binlerce deniz yolculuğundan, yüzlerce deniz belgeselinden, denizle ilgili onlarca kitaptan, büyüklerden, ustalardan dinlenmiş hikayelerden, kendi ellerimle yakaladığım ve bana ve sevdiklerime besin olmuş yüzlerce balığın kalbimdeki sızısından, onlarca aletli dalış, binlerce serbest dalış anından, vücudumun bazı yerlerindeki deniz hatıralarından, en bulanık, lağımlı istanbul sularından ve en berrak tropikal denizlerden sonra... deniz benim için hala dördüncü yaşımdaki kadar yeni. deniz, sürekli öğrendiğim yer. aceleciliği ve dinginliği, sabırlı olmayı ve sabırsız olmayı, ihtiyatlı olmayı ve düşünmeden yaşamayı, sabretmeyi, dakik olmayı, ama yeri geldiğinde bir anda gitmeyi, sadece ileri değil aşağısı ve yukarısı da dahil tüm çevreme bakınmayı ve daha başka bütün her şeyi.

sabah kalkınca deniz yerinde duruyor mu diye denize bakarım ben. hah derim deniz orada duruyor, bir yere gitmemiş, işler yolunda demek ki derim. çünkü benim için deniz halen bir sabah kalktığımda onu yerinde bulamayacağımı düşündürtecek kadar bilinmez.

deniz varsa umut her zaman var diyeceğim izninizle, büyük konuşacağım. çünkü bilinmezlik, ama bilinmezliğin farkında olmak içinde her zaman bir umut taşıyor.


Başakşehir Vestel Servisi

Başakşehir Vestel Servisi

Başakşehir Vestel Servisi

Başakşehir Vestel Servisi

16 Haziran 2011 Perşembe

Beyazeşya hakkında ekşi yorumları

bunların sahiplerini rezil etmek üzere üretildiklerini düşünüyorum.

misal bizim ocak. evvelki gün kesinlikle çakmayan o lanet çakmak, dün servis yetkililerinin yanında adeta şakıyordu. herhangi bir işleme gerek görmeden "çalışıyor bu abla, sorunu yok" dediler. fakat adamların yanında hiçbir sorun çıkartmayan o adi çakmak bu sabah yeniden caz yapmaya başladı. savaşıyorum bir kıvılcım alabilmek için kendisinden. hayır, kibrit filan bulamadım, evi yakacağım güçlükle yakabildiğim diğer gözden kağıt veya karton tutuştururken.



Başakşehir Baymak Servisi

Başakşehir Baymak Servisi

Başakşehir Baymak Servisi

Başakşehir Baymak Servisi

15 Haziran 2011 Çarşamba

2008 yılı itibariyla konusuyorum:

yirmibirinci yüzyılda bir şirketin resmi sitesinde yazan iletişim numarasının yanıt vermemesi durumunun aslında çok da önemli bir durum olmadığını bana bazı fanboylar veya şirket çalışanları veya hiçbirisi aracılığıyla öğreten bir şirkettir.

benim için şirketin ulusal veya uluslararası girişimleri son kullanıcı olduğumdan ötürü bir yere kadar önemlidir. ben alışveriş sırasında alıcı olarak bir taraf olduğumdan bu şirketle bir akit yapmış sayılırım ve şirket bana satış sonrası destek vermekle yükümlüyken (termosifonun bağlanması gibi) , bunu benim internette google cambazlığı yapmak suretiyle talep etmeye çabalamamın gerekli olduğunu savunmak kadar anlamsız bir şey olamaz.

bu millet bu kafayla giderse, hakkını aramayı öğrenmezse daha bunun gibi binlercesi bize müstehak...


Başakşehir Demirdöküm Servisi


Başakşehir Demirdöküm Servisi


Başakşehir Demirdöküm Servisi


Başakşehir Demirdöküm Servisi

fiyatlar da sehirden sehire degistigi icin kesin bir fiyat vermek ?

yillarin geyigidir. fiyatlar da sehirden sehire degistigi icin kesin bir fiyat vermek zor oluyor tabi, eyalet degil evet sehir bildigin, new york eyaletinde nyc icin farkli binghamton icin farkliymis vergi zimbirtisi. hatta countyler arasi bile farkli olabiliyo ama hoca daha o konuyu islemedi. tabi geyik bizim marlboroyu 500bin liraya alirken amerikada yine 10 dolar oldugu zamanlara dayaniyo, biz sonradan yakaladik bu hayvan gibi vergi politikasini.

neyse, istanbul'da davidoff'u 8.5 liraya aliyodum, new york'ta 14, new jersey'de 8 dolar. dolar kac para mesela su an 1.6 mi? heh iste onla carpmiyoruz bu dolar rakamlarini. en cok da buna uyuz oluyom olm 8 dolar veriyon carp 1.6'yla kac yapar diyo adam, sana ne arkadasim ben dolarla kazaniyom ki parami niye tl uzerinden hesap yaptiriyosun bana, amerikaya 12 saat yolu sigara almaya geliyosan o baska.

son tahlilde para birimlerini de sadece birime indirgeyince haliyle nj'de sigara daha ucuz oluyo. o zaman noluyo daha cok iciyorum amina koyim nolcak. birakicam zaten yakin zamanda insallah, oeh agzim da camur gibi oldu ya.

kırk yılda bir seferi olan bir otobüs hattı.

kırk yılda bir seferi olan bir otobüs hattı. barbaros mahallesi ve koşuyolu'nu üsküdar'a bağlama iddiasındadır. manasızca dolaşır, çok kişiyi memnun etmek adına dağınık bir güzergaha sahip olduğu için kimseyi memnun edemez. ayda yılda bir geçtiği için çok az kişi tarafından kullanılır. özellikle sabah saatlerinde üç dakikada bir içi full dolu olarak geçen üsküdar acıbadem minibüsleri yolcu almadığından yol üzerinde bekleşip boş bir minibüs bulma umudu taşıyan bünyeler bir süre sonra kanka olup ortaklaşa taksi çevirmeye çalışmak sureti ile ulaşım sorunlarını çözmeye çalışırlar. minibüsler peşpeşe en az otuzar kişi yüklenmiş olarak geçtiği halde lütfedilip sefere konmuş bir 12c alakasız bir zamanda geçiverir ve bir daha geçmesi için akşam filan olması gerekeceğinden kimsenin işine yaramaz, bomboştur. çok sürmez, hat tercih edilmiyor diye kaldırmaya filan da kalkarlar bunu.

konu ile ilgili olarak iett'ye şikayet mail'i attığınızda gelen yanıt:

" hareket saatleri ve güzergah düzenlemeleri, yolcu talepleri ve bu talepler dahilinde yapılan yolcu sayım sonuçlarına göre, mevcut araç ve personel filomuzun da yeterliliği göz önüne alınarak yapılmaktadır.mevcut düzenleme de bu minvalde gerçekleşmiştir"

şeklinde bir yanıt alırsınız ilgili kuruluştan.

aslında benzer bir durum 14c için de geçerlidir...

allah'ım bu nasıl bir kendini bilmezliktir?

allah'ım bu nasıl bir kendini bilmezliktir? bu nasıl bir tavırdır? racon kesmenin, tehdit etmenin bile bir üslubu vardır. sen nasıl bir insansın ki, kim olduğunu zerre umursamadığım bir şahsı, baba olduğunu öğrendiğimiz bir şahsı, çocuklarından ayırmakla tehdit edebiliyorsun? bu hangi dinde, hangi imanda, hangi edepte, hangi ahlak anlayışında var? sen nasıl bir müslümansın? sen nasıl bir vicdana sahipsin? bunları sana soruyorum ey ziya osman açıkel!

"aleyhte konuşmak ne demek görürsün?" aleyhte fikir belirten herkesi düşman olarak bellediğin sürece, lehinde olanlarla birlikte dipsiz bir kuyu içinde ışık arayacaksın ziya osman açıkel! tarih bunu gösterdi. bu dünyada zulüm yapanın yanına o zulüm kar kalmadı. sen belki kısacık ömründe şahit de olursun belki de olmazsın ama senden çıkmazsa çocuklarından çıkacak. buna ilahi adalet de diyebilirsin ama bil ki, çocuklarından ayırmakla tehdit ettiğin babanın çocuklarını da ortadan kaldırmadığın sürece onlar çoğalacak, senin ve senin gibilerin peşine düşecek. bu bir tehdit değil, bu bir ilahi adalet değil bu insan var olduğundan beri en tutkulu duygulardan birisi olan intikamdır.

sen insanlarla intikam almaları için fırsat sundukça ziya osman açıkel, babalarını çekip aldırttığın çocuklar da senin çocuklarına aynısını yapacaklar.

ve bu topraklara barış hiçbir zaman gelmeyecek ziya osman açıkel. hangi fraksiyona mensup olursan ol, sen ve senin gibi düşünenler sayesinde gelmeyecek. aynısı senin ve senin soyunun başına da gelecek. sonra gün gelecek, tersi olacak. gün gelecek onun da tersi olacak... sayenizde...

ben hele kendisinin aleyhinde biraz konuşayım da...

ben hele kendisinin aleyhinde biraz konuşayım da, aleyhte konuşmak nedir görsün :)

misal, televizyon ekranında haber sunmak gibi bir misyonu olduğu halde mahalle düğününe giden emmi gibi bir takım elbise seçmiş, kravat da aynı şekilde. fazla seçeneği olmayabilir tabii tgrt sunucularına ne ödüyordur bilmiyorum, ama bu zat-ı şahaneye bakınca pek de yüksek bir ücret ödemediği meydana çıkıyor.

ayrıca zaten oy kullanan seçmenin yarısı akp seçmeniyken kime neyin gözdağını veriyor onu da anlamış değilim. zira iktidar partisi lehine oy kullanmadığı halde tgrt izleyen ve bununla da yetinmeyip bir de bu adamın programını izleyen bir seyirci profili mi var? afyonlu katolik gay taşfırın ustaları gibi bir kapıya çıkıyor çünkü bu denklem.

uzun lafın kısası, takınmış olduğu tavır cuma namazı çıkışında birbirinin suratına tükürükler saça saça "gahrolsun amariga gahrolsun israyil" diyen kümeleri andırıyor. onların muhatabı da tıpkı bu adamın hedef aldığı kişi yahut kitle gibi kendisinin varlığından bîhaber :)

skandal falan değildir.

skandal falan değildir. bunun adı skandal olamaz yani. artık başka bir şey bu. hani "bu kelimenin türkçe'de karşılığı yok" denir ya hep, türkiye'de yapılan bu olayın yurtdışında karşılığı yok işte. oha amına koyim oha artık lan. ebesinin amıymış. diyecek laf bulamıyorum bak artık. kpss'ye falan da girmesem mi ben artık onu düşünmeye başladım. olaysız bir sınav yaptı mı bunlar?

19. aşağıdaki romatizmal hastalıkların hangisinde hla-b27 nin görülme sıklığı çok yüksektir?
a) sistemik skleroz
b) ankilozan spondilit
c) behçet hastalığı
d) romatoid artrit
e) sistemik lupus eritematozus

diyecek laf hakkaten bulamıyorum. bu ne lan. gece gece pdf'leri indirdim kafam bi milyon oldu. tıp da ne acayip şeymiş ya. bak şu an şu sınava senin, benim gibi öküzün trene baktığı gibi bakan bi insan 75 sorunun doğru cevabını bilip geçebilirmiş.

yukarıdaki soruyu anlayan var mı? hla-b27 nedir? tıp ne acayip bir şeydir? biri odaya girip bende hla-b27 var dese bizde de clio var seri numarasını söylemiyoruz senin gibi görmemiş değiliz deyip kafa göz dalar mıyım?

şıklarda anlayabildiğimiz bir şey var mı? var. behçet var. dedem rahmetlinin çok yakın arkadaşıydı behçet dede. çok sempatik geldi şık bana. ama doğru cevap bence o değil.

hiçbir bok bilmeden, soru şıklarını falan ezberlesek yapabiliyoruz. bunlar hep ösym'nin yaptığı sistemik lupus eritemazotus'lar. e şıkkına bak. doğru cevap o işte.

edit: haa bi de ona matematikte denklik sınavı denmez, eşitlik sınavı denir. (bak yemin ediyorum ki bülent arınç'tan böyle bi açıklama gelebilir. "biz ileri demokrasi adına denklik sınavı değil eşitlik sınavı yapmayı, güzel halkımız için uygun gördük. türkiye artık daha demokratik. teşekkürler türkiye."

olmadı mı? bence oldu lan. % 55 oy alırlardı, kaçırmışlar.